23 Kasım 2013 Cumartesi

İnce Memed 1 - Yaşar Kemal

Bu kitap edebiyat öğretmenimin tavsiye ettiği kitaplardan biriydi. Bu yüzden yıllardır okumayı düşünüyordum. Harekete geçmeme ise "pinucciasbooks" un yazar ayları etkinliği vesile oldu. Burdan etkinlik sahibimize teşekkürlerimi yolluyorum.

(Ben, Adam yayınlarının basımını okudum fakat bu kapağı daha orijinal buldum.)

Kitap, Toros'un düzlüklerindeki fakir bir köyde yaşayan, Ağa'nın zulmüne uğrayan bir gencin, İnce Memed'in hikayesini anlatıyor. Memed'in hikayesi dediğime bakmayın, onun üzerinden o coğrafyanın hikayesini okuyoruz aslında. Ülke otoritesinin erişemediği topraklarda, ağaların insafına bırakılmış köylülerin, nasıl olsa af çıkacak düşüncesiyle ellerinden geleni ardına koymayan eşkıyaların, köylülerin topraklarını almak için eşkıyaları kullanan ağaların, yörüklerin, hapishanedeki kadınların hikayesini okuyoruz. 

Başlarda geniş tasvirlerden bunaldım fakat gittikçe azaldılar. Zaten yazarın tarzına da alışmıştım o zamana kadar. Memed'in Abdi Ağa'nın zulmüne baş kaldıran ilk kişi olması, onun isyanının bile zorunluluktan gerçekleşmesi, halkın çaresizliği ve cahilliği içimi burktu. Memed'in masum bir çocuktan eşkıyaya, Ağa'nın ise bir zorbadan korkağın tekine dönüşmesi "ilahi adalet!" dedirtti ve sonuna dek baş karakterimizin kaderini değiştirebileceğine dair umudumu korumamı sağladı.

Utanç verici bir şekilde, ağalık sistemini, varlığını nasıl o şekilde sürdürebildiğini algılayabilmem, İngiliz aristokrasisini anlamamdan daha uzun sürdü. Ülkemin insanlarının geçmişine karşı çok ilgisizmişim. 
(Kendime Not: Daha çok Türk yazar okumalıyım.)


Yorum ve eleştirilerinizi bırakabilirsiniz ^_^

9 Kasım 2013 Cumartesi

Senden Önce Ben - Jojo Moyes


Selam sevgili okuyucu! Öncelikle insanların “çok satan kitaplar” a karşı önyargısını anlayamadığımı belirtmek istiyorum. Bazılarının çok satma kaygısıyla yazıldıkları fikrine katılıyorum fakat her kitap ayrı ayrı değerlendirilmeli, yani "ben bestseller okumam" tarzı tepeden bakan yaklaşımlardan hoşlanmıyorum. Ben de bu kitabı aynı bu şekilde düşünen bir arkadaşın blogunda okudum, böyle düşünüyor olmasına rağmen eleştirebilmek için okumuş sanırım. Blog yazarı arkadaş yazısına kitabın sonunu söyleyerek başlıyor –ki gerçekten en sinir olduğum şeydir-ve kitabı yerden yere vuruyordu. Yazım üslubunu hiç beğenmememe rağmen kitap hakkında da bir fikrim olmadığından bir yorum yapamadım. Böylece kitabı okumaya karar verdim. Bakalım o kadar kötümüymüş düşüncesiyle başladım bu kitaba. Bu arada hayır, kötü değilmiş. Sonunu bilerek okumama rağmen konusu yine de etkileyiciydi.

Arka kapak yazısını alıntılamak isterdim fakat pek de gerçeği yansıtmayan bir yazı olmuş. Bu yüzden öncelikle konudan bahsetmek istiyorum. Will, çok çok hareketli bir yaşantısı olan başarılı bir iş adamı, bir motosiklet kazası geçirip felçli kalıyor ve bu durumu kabullenmekte fazlasıyla zorlanıyor. Lou ise kasabasını daha önce terketmemiş, küçük dünyasında mutlu mesut ailesiyle yaşayan, tuhaf giyim alışkanlıklarına sahip bir kadın ve yeni işsiz kalmış. Kitap Lou’nun Will’e bakıcı olmasını ve aralarında gelişen ilişkiyi anlatıyor.

Kitabın büyük kısmı Lou’nun ağzından yazılmış olmasına rağmen benim için bu Will’in hikayesiydi. Bu kitap bana hiç düşünmediğim konuları düşündürdü. Daha önce felçli kalmanın nasıl hissettirebileceğini, çaresizliğini, normal hayatta yaptığın ve önemsemediğin işlerin (kendi kendine yemek yemenin dahi) ne kadar önemli olabileceğini hiç düşünmemiştim. Aynı şekilde ötenazi hakkında da çok azcık bilgim olmasına rağmen yargılarım çok keskindi. Ayrıca yazarın üslubunu çok eğlenceli buldum, böyle ağır konulardan bahsederken bile bir anda çok eğlenceli repliklere geçiveriyordu.

Will’in sevgisini gösterme biçimi, kızın hayatını değiştirmeye çalışması çok hoşuma gitti. Bence bir insan için yapılabilecek en güzel şeyleri yaptı. Yine de sadece bir aşk romanı okuma niyetiyle başlarsanız kitaba, beklentilerinizi karşılamayabilir. Daha geniş bakılması gereken bir kitaptı bana göre.

Sağlıcakla kalın, Yorumlarınızı da eksik etmeyin ^_^